Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

Zambİya’da Bİr Yolculuk: Ormanın Kalbİnden Kalplerİn Derİnlİğine

Z

“When the roots are deep, there is no reason to fear the wind.” (Kökler derindeyse, rüzgârdan korkmaya gerek yoktur.)  Afrika Atasözü

Yıl 2008… Zihinden silinmeyen hatıralardan biri, Afrika’nın kalbinde başlayıp vicdanın derinliklerine uzanan bu yolculuktu. Afrika kıtasının güneyinde, sıcak rüzgârların taşıdığı toprak kokusuyla, tebessümleri yorgun ama umut dolu yüzlerde tanıdığınız bir ülke: Zambiya.

Bu yazıda sizi, başkent Lusaka’dan başlayıp ormanın derinliklerindeki bir yetimhaneye uzanan, duygusal olarak zengin ve ilham verici bir yolculuğa davet ediyorum. Bu satırlar, gördüğüm yerlerin ötesinde, tanıştığım insanların, paylaşılan sofraların, çalınan ezgilerin ve kalpte iz bırakan anların hikâyesidir.

https://newswirengr.com/wp-content/uploads/2023/01/lusaka-city-at-night-zambia.jpeg

Zambiya Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileriyle birlikte hareket ederek yola çıktık. Ardı ardına ilerleyen üç ciple, Lusaka’dan ayrılıp Kabwata bölgesinden kırsala uzanan toprak bir yola girdik.

Yolculuk öncesi başkentte birkaç gün geçirmiştik. Lusaka, planlı bir şehirden çok, bir yaşam sahnesi. Şehir merkezi boyunca uzanan Cairo Road üzerinde ilerlerken karışık altyapı dikkat çekiyordu: modern bankaların hemen yanı başında bakımsız yapılar, küçük dükkânlar ve açık tezgâhlarda sebze, meyve, giysi satan satıcılar yan yana dizilmişti. Bu caddede sabah saatlerinde kalabalık artıyor, mavi-beyaz minibüslerin (coaster’ların) şoförleri yüksek sesle bağırarak yolcu toplamaya çalışıyor, sokakta yürüyen insanlar şehirle adeta bütünleşiyordu. Bu minibüs trafiği, Lusaka’nın dinamik ve düzensiz ama canlı ruhunu en iyi yansıtan manzaralardan biriydi.

https://live.staticflickr.com/65535/54005242304_d32343f638_b.jpg

Kamwala Market bölgesine uğradığımızda, rengârenk kumaşlar (chitenge), ikinci el elektronikler ve geleneksel elbiselerle dolu tezgâhlar arasında gezindik. 2008 yılına rağmen oldukça hareketliydi; yer yer tozlu, dar sokak aralarında hem alışveriş yapan halk hem de çocuklar koşuşturuyordu. Pazarın dinamizmi, Lusaka’nın ticari ruhunu ortaya koyuyordu.

Şehirden uzaklaştıkça sokaklar tenhalaştı. Şehir merkezinin dışında, insanların kendi bahçelerinde tavuk ve keçi beslediği evler dikkat çekiyordu. Gıda güvenliği, şehirleşmenin ortasında hâlâ geleneksel yöntemlere dayanıyordu. Yol kenarlarında otlayan keçiler ve toprağa kazılmış küçük kümesler, bu yaşam tarzının birer göstergesiydi.

Yeşilliklerle çevrili sessizliği takip ederek Chongwe Ormanı sınırlarına ulaştık (orta Lusaka’dan yaklaşık iki saatlik mesafe). Bu orman, hem doğanın dinginliğini hem de zamanın akışını hissettiriyor.

Yolun sonunda, üç rahibe tarafından yıllarca yürütülen bir yetimhane bizi karşıladı. En yaşlısı yaklaşık 65 yaşındaki Polonyalı rahibe, “Çocuklarım burada” derken gözlerinde bir annenin kararlı bakışını görüyorduk.

Burada 200’den fazla çocuk yaşıyor. Önemli bir kısmı doğuştan HIV pozitif. Bu, Zambiya’nın değil, tüm kıtanın çözüm aradığı küresel bir sorun. Ancak buradaki çocuklar yalnızca tedavi edilmiyor; sevgi görüyor, eğitim alıyor ve hayata umutla hazırlanıyor.

O akşam, Zambiya Millî Eğitim Bakanı’nın katılımıyla düzenlenen arsa tahsisi ve iş birliği protokolü töreni ulusal basında canlı yayınlandı. Bu tören, iki toplum arasında sadece resmî değil; kalpten bir köprü de kurdu.

Tören sonrasında geleneksel bir akşam yemeğiyle buluştuk. Sofrada temel yemek nshima vardı — mısır unundan yapılan, Zambiya’nın ulusal yemeği. Yanında genellikle sebzeler bu yemekle birlikte sunuldu. O akşam masada özel olarak sunulan, yerel plan yaz yemeklerine gönül verenler için Chibwabwa — yani balkabağı yapraklı geleneksel bir yahni de vardı.

https://zambiankitchen.com/wp-content/uploads/2023/04/20230401_140129_0000-1.png

Yemek sırasında dönemin Milli Eğitim Bakanıyla aramızda şöyle bir espri geçti:

“40 yaşından sonra inek değil, ineğin yediğini yemek lazım.”

Gülüştük ve o anın sıcak samimiyeti herkesin kalbine işlendi. Geceye Kalindula tarzında müzik de eşlik etti. Bu müzik türü, bas gitar ve perküsyonla harmanlanmış Zambiya’ya özgü ritimlerin modernleştirilmiş halidir.

Zambiya ve Türkiye Arasındaki Zorlu Başlangıç

İlişkiler her zaman dostça değildi. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Türkiye’de kumarhaneler yasaklanınca, bazı işletmeler Afrika’ya taşındı. Bu gruplardan bazıları Zambiya’da yasal sınırları aştı; medya bu durumu yüksek sesle haberleştirdi. Sonuçta, Türkiye vatandaşları Zambiya’da en düşük vize kategorisine alınarak giriş sınırlamasıyla karşılaştı.

Bu tabloyu tersine çevirmek, devlet değil; fedakâr eğitimcilerimiz sayesinde mümkün oldu. İki küçük kız çocuğuyla Zambiya’ya gelen bir aile, adeta bir fedakârlık destanı yazarak, yeni bir güven inşa etti. Açtıkları okul, toplumda sadece eğitim değil, aynı zamanda güven ve dostluk inşa etti.

Not: Bu okulun kuruluş süreci, karşılaşılan zorluklar ve toplumla kurulan bağlar üzerine detaylı izlenimlerimi daha sonraki bir yazımda ayrıca paylaşacağım.

Sonraki yıllarda okulun açılışı, Zambiya ile Türkiye arasındaki ilişkileri sadece resmî protokolle değil; kalpten bir bağla güçlendirdi. Sevgiyle başlayan bu temas, aynı zamanda ticari ve diplomatik bağları da derinleştiren bir dönüm noktası oldu.

Bu artan dostluk ortamında, Zambiya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti gerçekleşti — ilişkilerde tarihi bir eşik oldu. Ardından, Türk Hava Yolları’nın Lusaka uçuşlarını başlatması ve Türkiye’nin Zambiya’da büyükelçilik açması, bu süreçte insani bir dokunuştan diplomatik adımlara uzanan köprüyü tamamladı.

Zambiya’ya Dair Birkaç Not: Tarih, Coğrafya ve Sessizlikteki Güzellik

Zambiya, 1964 yılında Britanya’dan bağımsızlığını kazandı; adını ülkenin can damarı Zambezi Nehri’nden alır. Güneyinde Zimbabve, doğusunda Mozambik; kuzeyde Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Tanzanya ile çevrilidir. Başkent Lusaka, politik ve kültürel bir merkez haline gelmiştir.

Victoria Şelaleleri, ülkenin UNESCO listesinde yer alan doğal harikalarından biridir. Ayrıca South Luangwa ve Lower Zambezi milli parkları, vahşi yaşam turizmi için önemli merkezlerdir.

https://d1v1h30ifx4f5d.cloudfront.net/blog/799/vic_falls_aerial_zimbabwe_zambia.jpg

En büyük güç ise Zambiya insanıdır: Sözle değil davranışla konuşan; gösteriş yerine samimiyetle var olan bir halk. Gözlerindeki sükûn, misafirperverlikteki içtenlik ve yaşamla kurdukları doğal bağ, bu ülkeyi tanıyan herkesin kalbinde yer eder.

Zambiya’dan Geride Ne Kaldı?

Bir ormanın kalbinden geçen toprak yol…

Bir yetimhanede paylaşılan sessizlik…

Sofrada kurulan dostluklar, müziğin ritmine karışan tebessümler…

Ve uzak bir coğrafyada filizlenen samimi bağlar…

Ama en önemlisi, bir fedakârlık destanı.

Toprağın bağrına düşen ve bugün koca bir çınara dönüşmeye başlayan hizmet ağacının ilk tohumları.

Bir sonraki yazımda, bu hatıraların izinden Uzak Doğu’ya uzanacak, yeni bir kültürle tanışmanın ve insan hikâyeleriyle örülmüş yolculuğun izlerini süreceğim.

About the author

Avatar photo
Hasan Tarık Şen

1 Comment

  • Bir seyehat yazısı nasıl olmalıdır? Anlatilarin bir nesnel bir çerçevesi var mıdır ? Konunun uzmanlarına havale ederek kendi perspektifimden, bu yazıda olduğu gibi Zambia da, Lusaka şehrinin sokaklarında Yetimhane rotasında ilerleyip yetimhane deki çocukları bizzat görmeyi ve onlarla kaynaşmayi isterdim. Geleceğin dünyasında şimdiki halinden daha etkili yer alacağına inandığımız Zambia da yaşayan her insana saygı ve sevgilerimizi sunar , bu keyifli yolculuğu paylaşıp bizi de ortak ettiğiniz için teşekkür ederim

Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

About Me

htsen
Hasan T. Şen is an independent legal practitioner and legal scholar with academic credentials spanning Turkey, Azerbaijan, and Australia. He holds a Bachelor’s in Law from Istanbul University, a Master’s in Law from Kafkas University in Azerbaijan, and a second Master’s in International Relations from Macquarie University, completed in English. His expertise lies in legal consulting, education leadership, and international cooperation.