Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

Yolculuk İçİnde İnsan

Y

“Haritayı duvara asarsınız; ama asıl yolculuk, gözlerinizi kapattığınızda başlar.”
— H.T. Şen

Yolculuğun Başladığı Yer

Çocukluğumda duvarda asılı duran bir harita, ilk hayalimi kurdurdu: uzaklarda ne var? Bu soru zamanla bir meraka, sonra da bir yaşam biçimine dönüştü. Bugüne kadar 80’e yakın ülke gezdim. Bazıları sadece bir selamla hafızamda kaldı, bazılarına ise defalarca gittim. Ziyaret ettiğim ülkelerin toplam yüzölçümü dünya karalarının yarısından fazlasını kapsıyor. Bu ülkelerde konuşulan dillerin sayısı 50’yi aşıyor; İslam, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Yahudilik, Taoizm, yerel inançlar ve seküler yaşam biçimleri gibi onlarca farklı inanç sistemiyle tanıştım. Bu coğrafyaların toplam nüfusu 5 milyardan fazla. Ve her biri bana şunu öğretti:

“İnsan, kimliğini sınırların dışında değil, başkalarının aynasında görmeyi öğrendiğinde tamamlar.”

Bu satırlar, yıllardır biriken hatıraların, gözlemlerin ve soruların bir yolculuğu olacak.

Yol Boyunca

Bir ülkeyi anlamak, orada bir sokakta kaybolmadan yürümekle başlar. Müzelerini gezmek, fotoğraf çekmek elbette güzeldir; ama pazarda fiyat sorduğunda yanıt alabiliyorsan, seni anlamaya başlamışlardır. O ülke seni içine kabul eder. Ben bu adımları genellikle havaalanlarında attım: transit salonlardaki bekleyişler, yabancı dillerdeki anonslar, kalabalığın gerginliği ve merakın heyecanı… Her iniş, bir belirsizliğe, bir tanışmaya ve çoğu zaman beklenmeyen bir öğrenmeye açılıyordu.

Dünyayı seslerle tanıdım. Lesotho ve Eswatini gibi Afrika içlerinde zor bulunan ülkelerden, Okyanusya’nın gözlerden uzak adası Fiji’ye, Papua Yeni Gine’nin başkenti Port Moresby’deki toprak zeminli müzelerde sergilenen geleneksel çalgılardan New York Metropolitan Müzesi’nde sesin evrensel tarihine uzanan geniş koleksiyonlara, Florida-Tampa’daki gitar müzesine kadar çok katmanlı bir ses yolculuğu yaşadım.

Müziği anlamaya çalışmak, aslında bir toplumun nasıl hissettiğini anlamaya çalışmaktır. Çünkü ses, çoğu zaman kelimelerden önce konuşur. Doğunun nefesle hayat bulan flütleri, Afrika’nın deriyle titreşen vurmalıları, Avrupa’nın akıl ve disiplinle örülü senfonileri, Amerika’nın acıyı cazla anlatan barları… Hepsinde insan vardı.

Bir defasında Azerbaycan’ın Gah şehrindeki geleneksel bir toyda, kaval, zurna ve garmonun iç içe geçtiği ezgiler arasında müziğin yalnızca bir eğlence değil, toplumsal hafızanın taşıyıcısı olduğunu hissettim. O melodilerde hem geçmişin yankısı hem de geleceğe dair bir umut vardı.

Beni en çok etkileyenlerden biri ise Chicago’daki Green Mill Cocktail Lounge oldu. 1907’de açılan bu mekân, cazın altın çağında Al Capone gibi figürlerin müdavimi olduğu, efsanevi performanslara ev sahipliği yapan tarihi bir bar. Rivayete göre cazın ilk doğduğu yerlerden biri olan bu mekânda bir akşam cazın sadece notalardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir hayatta kalma çığlığı olduğunu hissettim. O notalarda hem bir halkın acısı hem de yarınlarına olan inancı vardı.

Bir çorba kaşığı, bin yıllık bir tarihi anlatabilir. Tayland sokaklarında pişen deniz mahsulleri, Fas’ta tım tım kaynayan tajinler, Japonya’nın titizlikle dilimlenmiş sashimisi, İtalya’nın taş fırınlarında kabaran pizzası, Fiji pazarında dizili zencefil, patlıcan, domates ve ahtapotlarla bezeli tropikal sofra… Her tabak, ait olduğu halkın sabrını, coşkusunu ve hafızasını taşır. Pazar yerleri, yalnızca gıda alışverişi yapılan yerler değil; toplumun kalbinin attığı, sessiz kültürel aktarımın sürdüğü canlı alanlardır.

Bugün küreselleşen dünyada bu farklılıklar gittikçe benzeşiyor. Öyle ki Avustralya’nın Perth şehrinde tek bir sokakta Hint curry’sinden Lübnan mezelerine, Japon rameninden Türk dönerine kadar neredeyse tüm dünya mutfaklarını tadabiliyorsunuz. Bu çeşitlilik zenginliği gösterse de her şeyin birbirine benzemeye başladığı bir çağda “öz”e ulaşmak daha kıymetli hâle geliyor.

Ama yine de bir ülkenin özünü yakalayabilmek için sadece zincir restoranlarda yemek yemek, büyük alışveriş merkezlerinde gezinmek yetmiyor. Onun bir mahallesine karışmak, pazarından alışveriş yapmak, çocukların oynadığı parka oturmak gerekiyor.

Madagaskar’da oyuncak yerine eski teneke kutularla oynayan; ama gözlerinden eksilmeyen tertemiz gülümsemeleriyle parkları neşeye boğan çocuklar, bana asıl zenginliğin kalpte taşındığını öğretti. İnsanlar en sıcak gülümsemeleri en az kaynağa sahip ülkelerde sunuyor.

Bir Tanıklık Olarak Yolculuk

Gezdiğim yerlerde Türk okullarının binbir emekle kurulduğuna, gönüllülerin sınırları aşan bir sevgiyle yılmadan hizmet ettiğine defalarca şahit oldum. Bu okulları açan fedakâr eğitimciler, çoğu ülkede Anadolu insanını temsil eden yegâne kişilerdi. Pasaportları farklı olsa da yürekleri Anadolu’ydu. Taşıdıkları değerlerle, ahlâklarıyla, tevazularıyla ve sabırlarıyla gittikleri toplumlarda güven uyandırdılar; sadece bilgi değil, güven, umut ve dostluk taşıdılar.

Bu okullar yalnızca bilgi aktaran eğitim kurumları değildi; aynı zamanda dostluk ve barış köprülerinin kurulduğu, kültürler arasında anlayışın inşa edildiği mekânlardı. Düzenledikleri kültürel etkinlikler, sosyal yardımlar, diyalog toplantıları ve her biri emek kokan gönüllülük faaliyetleri sayesinde kalplerde taht kurdular. Bazen bir öğrencinin başarısı, bazen bir velinin gözyaşları içindeki teşekkürüyle Türkiye’yi tanıttılar ve sevdirdiler.

Ne yazık ki, bu büyük gayretler ve adanmışlıkla yapılan hizmetler, zamanla kendi vatanlarında vefasızlıkla karşılandı. Oysa bu insanlar gittikleri yerlerde yalnızca Türk bayrağını değil, aynı zamanda insani değerleri, vicdanı ve diyaloğu da temsil ediyorlardı.

Seyahat yazılarımda, açılışına şahit olduğum bu okulları, sınıflarında öğrencilerle birlikte hayal kuran öğretmenleri ve karşılık beklemeden hizmet eden bu güzel insanları yer yer anlatacağım. Çünkü bazı kahramanlıklar manşetlere değil, insanların hafızasına yazılır. Ve ben gördüğüm, inandığım ve unutulmaması gerektiğine inandığım bu hikâyelere şahitlik etmek istiyorum.

Bu Yazı Dizisinde Neler Bulacaksınız?

Bu yazı dizisi, yalnızca bir coğrafya gezisi olmayacak. Aynı zamanda:

Unutulmayan seslere,

İnsan ilişkilerindeki ısıya,

Tabağın anlattığı tarihçelere,

Ve eğitimin sınır tanımaz izlerine tanıklık edecek.

Bazı kahramanlıklar manşetlere çıkmaz. Ama ben, gördüğüm ve unutulmaması gerektiğine inandığım bu hikâyeleri bu deftere kaydedeceğim.

About the author

Avatar photo
Hasan Tarık Şen

Add Comment

Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

About Me

htsen
Hasan T. Şen is an independent legal practitioner and legal scholar with academic credentials spanning Turkey, Azerbaijan, and Australia. He holds a Bachelor’s in Law from Istanbul University, a Master’s in Law from Kafkas University in Azerbaijan, and a second Master’s in International Relations from Macquarie University, completed in English. His expertise lies in legal consulting, education leadership, and international cooperation.