Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

Devlet, Cemaat ve Gerçek Çözüm: Gökhan Bacık’ın Yazısına Reddİye

D

Bu yazı, dışarıdan bir analiz değil, hareketin içinden kaleme alınmış bir vicdan muhasebesidir. Henüz 14 yaşındayken Hizmet Hareketi’yle tanıştım. Türkiye’nin pek çok ilinde, ardından dünyanın farklı coğrafyalarında gönüllü hizmet yolculuğunu yaşadım. Aynı zamanda bir hukukçu olarak mesleğimi ve akademik okumalarımı sürdürdüm ve entelektüel dünyadan da kopmamaya çalıştım. Bu metin, şahıslarla değil, fikirlerle buluşmayı hedefleyen, hareketin içinden yazılmış samimi bir tanıklığın ürünüdür.

  1. PKK–Cemaat Kıyaslamasının Hatalılığı

Bacık, yazısında PKK ile Hizmet’i aynı düzlemde ele alarak bir çözüm süreci öneriyor. Oysa PKK, uluslararası alanda silahlı ve terör niteliği taşıyan bir yapı olarak değerlendirilmiş; Hizmet ise barışçıl, eğitim ve gönüllülüğe dayalı bir sivil harekettir. Camiamız hakkında açılan davalar şiddet unsuru taşımayan, mesela bir bankaya para yatırmak ya da bir dijital hizmeti kullanmak gibi saiklere dayanmaktadır. Bu iki yapı arasında kurulacak bir denklem, hem hukuki hem de vicdani açıdan çarpıcı biçimde hatalıdır.

  1. Silahsız ve Gönüllülüğe Dayalı Bir Hizmet Hareketi

Hizmet, ne gizli bir yapıdır ne silahlı bir odaktır. Yurt dışındaki okulların açılışına devlet yetkilileri katıldı; öğretmenler devletle birlikte topluma hizmet etti. “Mahrem yapı” denilerek kriminalize edilen insanlar, aslında devletin desteklediği bir projeyle, eğitim faaliyetleriyle varlıklarını sürdürüyordu. “15 Temmuz” anlatısı ise pek çok soru ve çelişki barındırıyor; hâlâ aydınlatılmamış noktalar var.

  1. “Lağv” Çağrısının Totaliter Tonu

Bacık’ın “cemaatin örgütsel biçimini feshetmesi” yönündeki çağrısı, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle çatışmaktadır. Sivil topluma “kendini tasfiye et” demek, sadece Hizmet’e değil; gelecekte başka inanç ve sosyal gruplara da yöneltilebilecek bir tehdidin işareti olabilir. Eleştiri yapılabilir, eksikler dile getirilebilir; ama sivil yapıları yok saymak asla çözüm olamaz. Devletin yapması gereken, bireyleri hukuk karşısında sorgulamak, yapıları hedef almamak olmalıdır.

  1. Yönetici Eleştirilerinin Amacı: Güven Bunalımına Hizmet Etmek

Her haklı eleştiri önemlidir. Ancak Bacık’ın kullandığı “vasat yöneticiler”, “cinlerle ilişkisi olanlar”, “helayı zor bulanlar” gibi karalayıcı ifadeler, nesnel akademik analiz değil, güven sarsıcı karalama kampanyası niteliğindedir. Bu dil, ele aldığı yapının iç dinamiklerini açık biçimde görmezden gelerek temelsiz ilanlarda bulunmaktadır.

Buna rağmen, cemaatin geçmişte öne çıkan isimleri aynı ortamda fikir özgürlüğünü teşvik etmiş, Abant Platformu gibi mekanlarda farklı düşünceleri bir arada kabul etmiştir. Gökhan Bacık da o günlerde bu platformlarda düşüncelerini dile getirmiştir. Bugün ise o yapıyı hedef alması, tarihi bir çelişkiyi ve kıymet bilmezliği göstermektedir.

Unutulmamalıdır: Cemaat şu anda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yurt dışına savrulmuş, pasaportları iptal edilmiş, mülklerine el konulmuş binlerce insan, bu zor koşullar altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Bu zor dönem göz ardı edilerek yapılan eleştiriler, hem hedefi kaçırmakta hem vicdanı zedelemektedir.

  1. Akademik Dil mi, Polemik mi?

Kendini “Dr. siyaset bilimci” olarak tanımlayan Bacık’ın yazısında akademik kriterler—kaynak gösterme, kavramsal netlik, veri analizi—neredeyse yok. Eğitimli eleştiri ile duygu boşalması arasındaki çizgi bulanıktır. Akademik ciddiyete uygun olmayan, itibarsızlaştırıcı ton genelde polemikçi bir lezzet taşıyor. Kaynak ve belge sunmaksızın yapılan ağır suçlamalar, bilimsel etikle bağdaşmaz.

  1. Yurtdışındaki Cemaat Mensuplarına Yönelik “Konfor” Eleştirisi

Bacık, yurtdışına çıkan cemaat mensuplarını “konfora alıştılar” diye suçluyor. Ancak gerçek tablo çok daha farklıdır. Meriç ve Ege sularını aşarak Avrupa’ya ulaşan, kamplarda bekleyen, akademisyenden market işçisine hayat koşullarıyla mücadele eden bir insan kitlesi var. Bu insanlar hâlâ Türkiye’deki mağdurlara burs veriyor, lobi faaliyetleri yürütüyor ve kalıcı çözüme dair katkıda bulunuyor. Sessizlikleri konfor değil; duygusal yorgunluk ve travmanın sonucudur.

  1. Siyaset Bilimcinin Doğru Kıyas Yapması Gerekir

Siyaset bilimci olarak kıyas yapılırken örneklerin niteliğine dikkat edilmelidir. PKK ile Hizmet arasındaki kıyas hatalıdır. Hizmet hareketi ile ilgili herhangi bir yapı arasında kıyaslama yapılacaksa silahsız, sivil yapılarla devletler arası uzlaşma örnekleri esas alınmalıdır. Bu bağlamda, dünyadan doğru ve etkili uzlaşma modelleri dikkat çekiyor:
• Norveç, Kasım 2024’te Sami, Kven ve Forest Finn topluluklarına yönelik özür diledi ve “Truth and Reconciliation Commission” raporuna dayalı 17 öneri sundu .
• Avustralya, 13 Şubat 2008’de “Stolen Generations” için resmî özür beyan etti; ardından tazminat ve destek programları uygulamaya kondu .

Bu örnekler, devletler ile silahsız topluluklar arasında özür, hak iadesi ve onarıcı adalet zemininde barışçıl süreçlerin mümkün olduğunu göstermektedir.

  1. Devlet Öncelikle Hukuka ve Adalete Dönmeli

Türkiye’de gerçek ve kalıcı bir çözüm için devletten beklenenler açıktır:

  1. Haksız dava açılan tüm bireyler hakkında yürütülen süreçler derhal durdurulmalı.
  2. Gasp edilen mülkler ve okullar usulüne uygun şekilde iade edilmeli, zararlar tazmin edilmeli.
  3. Pasaport iptalleri, seyahat yasakları, işten atma gibi fiili hukuksuzluklar geri alınmalı.
  4. Devlet resmen özür dilemeli, bu sembolik adım hem moral hem somut bir barışın parçasıdır.

Bu adımlar, geçmişte 1956–57’de azınlıklara yapılan haksız malların gaspı sonrası gerçekleştirilmiştir. Türkiye, o dönemde de hak iadesi politikası izlemiştir—bugün de aynı cesaret ve adaletle hareket etmelidir.

  1. Seçkinci Yenilenme mi? Toplumun Gücü mü?

Bacık’ın önerisi, “entelektüel kapasitesi yüksek bireyler” mesajı veriyor. Oysa gerçek dönüşüm halkın vicdanı, samimiyeti ve dayanışmasıyla mümkündür. Cemaatin esas taşıyıcı gücü, Afrika’da okullar açan gençler, Türkiye’de emeğiyle okul yapan esnaflar, çocuklarından fedakârca keserek burs veren annelerdir. Bu geniş gönüllülük zeminini görmeden yapılacak her çözüm, hem manevî hem gerçekçi anlamda eksiktir.

10. Çağrı Devlete ve Aydınlara Yapılmalı

Gökhan Bacık’ın bu çağrıyı esasen Türk toplumuna yapması gerekirdi. Zira Türkiye’de gözlerinin önünde yaşanan kitlesel tasfiye sürecine karşı sessiz kalan akademisyenler, kanaat önderleri, aydınlar ve medya çevreleri de tarih önünde bir sınav vermektedir. Özellikle Müslüman entelektüellerin bu konudaki suskunluğu, eğer vicdani bir sorumluluğun ertelenmesi değilse, konjonktürel bir rahatlık arayışıdır. Haklı ve kalıcı bir barış, yalnızca siyasi iktidarla değil; toplumsal vicdanla da birlikte inşa edilir.

Sonuç: Zararın Neresinden Dönülse Kâr, Çünkü Türkiye Hukuka Dönmenin Eşiğinde

Bu çağrılar, insaf ve hakperest çizgide yapıldığında anlamlıdır. Türkiye, hukuka dönüş sürecini çoktan geçmiş sayılabilir—ama “zararın neresinden dönülse kârdır” prensibiyle hareket etmek, her zaman erdemlidir.

Cemaat mensupları, ülkesini ve halkını seven, barış, adalet ve hizmet yolunda yürüyen insanlardır. Bu aşamada devletin, bu inançlı insanları inkâr değil; onları hak ve onur çerçevesinde güvenli bir şekilde içine aldığı bir soluğa ihtiyacı vardır.

Bugün cemaat üzerindeki tasfiye ve susturma politikaları, “çözüm” kisvesi altında sürdürülmektedir. Oysa gerçek çözüm hakikatle, hukukla, hukuka sadakatle ve mazlum vicdanlarla mümkündür. Biz, sesimizi adaletin yüksek sesine uyduruyoruz: Hakikatle kurulan yol, hem kalıcıdır hem adildir.

About the author

Avatar photo
Hasan Tarık Şen

25 Comments

  • Gökhan Bacik in yazısında ifade ettiği ve bir ” siyaset bilimci” olarak tanımladığı olgular bağlam , akademik objektiflik , bilimsel metodolojiden uzak ve ayrıca ele aldığı konuya mahruti bir perspektifle bakmaktan uzak, yazının daha başından oturtuldugu duzlem itibariyle yıllardır sürgit cemaat eleştirisi yaptığı konuları bir de güncel barış süreci başlığında yeniden temcit pilavı olarak okura sunmakta ısrar ettiği bir kendini tekrar edişten öteye gecemiyor. Cemaat diye tanımlanan ki NGO ( Non Goverment Organisation) olarak ele alınabilecek bir sivil toplum kurulusunu PKK ( ATO : Armed Terrorist Organisation) ile aynı bağlama oturtması baslibasina hatalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şuan uzun yıllardır iktidarda olan ve fakat meşrulugu şüpheli mafyatik, hukuğu kendi siyasi faydalarına göre işleten ve köpeği haline getiren , ve uluslararası evrensel hukuk normlarına göre ele alındığında bir çok insanlık suçu işlemiş azınlık bir grup oligark tarafından yönetilmektedir . Ve Cemaat ile İktidarda bulunmanın konforuyla herturlu suç u irtikap etmede devlet makamlarını işgal ediyor olmanın avantajını kullanan uluslararsı dahil bir çok suç işlemiş bir grubun ( Çoğu zaman devlet kavramıyla ifade edilmektedir) arasında kabul edilen sorunlar en başta ve birincil olarak hukuk düzleminde çözülecektir/ çözülmelidir. Siyasi atmosfere göre , yada iktidarın siyasi avantajlarına göre yapboz a çevirdiği taktiklerine göre ele alınacak her çözüm ölü doğmuş olacaktır. Hukuğu merkeze alarak başlanılmış her adım kendi iç dinamikleri içerisinde ciddiye alınmaya değer gorulebilir. Bunun dışındaki seçenekler kalıcı çözüm vadetmeyen lakirdilar olarak kalabilir.

  • İki yazıyı da okudum. Özeti şu: Bir mü’min zalim bir münafıktan hiç bir zaman özür dilemez. Boynuna çizmeleri ile basmış zalimden özür dilemek, iştahını açar. Haklı olduğunu zannettirir. O zaman, tükürün zalimlerin pis suratına! Zalimler için yaşasın cehennem!

  • Muzakerelerin twitter ortaminda degil bu sekilde daha genis cerceveli bir sekilde yurutulmesini cok faydali buluyorum. Yaziyla ilgili genel bir degerlendirme yapamayacagim simdi ama Norvec ve Avustralya’daki uzlasma modelleriyle ilgili orneklere yapay zeka araciligiyla baktim. Ikisi de haksizliklarin baslamasindan yaklasik 1 asir sonra hayata gecirilebilmis. Turkiye’deki azinliklarla ilgili sorunun cozumu konusunda derinlemesine bilgim yok.
    Bir de su konuya deginmek istiyorum. Insanlarin etrafindaki olaylara hayatlarinin onemli bir kismini verdikleri mesleki disiplinleri acisindan bakmalari cok normal. Onemli olan bu disiplinlerin her birinin cok boyutlu olana gercek hayatin farkli baglamlarinda faydali oldugu ve yine pek cok durumda birbirlerini tamamladiklari gozardi etmemek.

  • Kalemine gönlüne saglik.gayet soğuk kanli ve insaf zemininde kaleme alinmis bir yazi.

  • Allah razı olsun. Çok güzel, açıklayıcı ve müstakim bir yazı olmuş. Çok teşekkür ederim. Abdullah Birlik.

  • Hissiyatımıza tercüman olmuş bir yazı kaleme almışsınız. Yüreğinize, kaleminize sağlık. Teşekkürler.

  • Aynen katılıyorum. Devlet vuruyor,devlet gasp ediyor ama fesh etmek af dilemek neden bize düşüyor. Suçlu devlet, ve halk aydın geçinenleri. Özür dilemesi gereken, hakları iade edip, zararı tazmin etmesi gereken devlettir. Hak arayanın hakkı verilince zulüm sonlandırılınca mesele biter.

  • Mahmut Akpınar’ın TR724’deki yazısındaki link ile buraya gelerek yazınızı okudum. Her satırının altına imzamı atarım. Allah razı olsun, kaleminize sağlık.

  • Tartışmaların kaliteyi ve hakikati bulmaya vesile olacağına inanıyorum. Karşı argümanlarınızı genel olarak doğru bulduğumu ifade edebilirim. Kaleminize sağlık.

  • Biraz önyargılı bir fikir olabilir, fakat Ruşen Çakır denen ahmağın sitesinde yayınlanmışsa zaten baştan o yazı anlamsız bir hale geliyor.

  • Onca meşguliyetinize rağmen fikir mücadelesi cephesinde de aktif olmanız herkese örnek olmalı. Teşekkürler size. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.

Personel Website – Studies, Professional Insights, and Critical Reflections

About Me

htsen
Hasan T. Şen is an independent legal practitioner and legal scholar with academic credentials spanning Turkey, Azerbaijan, and Australia. He holds a Bachelor’s in Law from Istanbul University, a Master’s in Law from Kafkas University in Azerbaijan, and a second Master’s in International Relations from Macquarie University, completed in English. His expertise lies in legal consulting, education leadership, and international cooperation.